16 Mart 2009 Pazartesi

feribot, canadian, taytanic, titrek velet, pezevenk sakalı, mutluluk belki bir tutam aşk

perşembe, 14.30

seyrek saçlı, yer yer kel senseim bülent'in dersindeyim. 15.15'de otobüsüm kalkacak ve nedense senseim bülent'in bizi azad etmeye niyeti yok gibi. halbükü hiç yapmazdı böyle şeyler, bizden önce onun canı sıkılırdı, mola ayağına sınıfı terkeder bir daha geri dönmezdi. biz onu öyle sevmiştik. cebimde pörsümüş bir bilet, tohumuna 40 ytl saydığım, yüreğimi dağlayan bilet.
aktif olarak yazarlık yaptığım sözlüğün bugüne kadar gerçekleştirebildiği en büyük zirve var pazar günü. bundan öncekileri hep eline yüzüne bulaştırmış organizatörler bu sefer işi sıkı tutup daha ekşi sözlük kurulmadan belirlemişler tarihi. sürekli okuduğum, sinir olduğum, sevdiğim, yalamak istediğ.. insanların sıfatlarını merak ediyorum elbette. karşılıklı içip sohbet etmek saatleri aptal bir monitör karşısında olumlu tepki bekleyerek geçirmekten daha mantıklı geliyor bana.
bir de aktif olarak arkadaşlık yaptığım görkem var. 10 yıllık bir mazi. çılgın bir haftasonu geçirmek için çanakkale'ye davet ediyor beni. gel de çık işin içinden. zirveye gitmek istiyorum ama görkem'i de kıramıyorum. götüne koyum aslında onun ama kıramıyorum yine de.

perşembe, 14.21

çanakkale'ye doğru yol alıyorum bir kamil koç otobüsünün 27. koltuğunda. içimi kemiren bir pişmanlık, bir endişe, bir hüsnü kuruntu, bir gazanfer özcan var. zirveye gitmeye niyetlenmiştim, fekat sonradan sattı demesinler diye ismimi zikretmekten çekindim. sattım çünkü. ben beni biliyorum.

perşembe, 22.30

şerefsizin otobüsü 7 saatlik eziyet çektiriyor bana. maçı da mehmet ali birand'ın kel başının sağ üstündeki yazıdan takip ediyorum. bana en çok koyan da bu zaten. otobüsten sallanarak iniyorum, görkem ve bayram bir bankta oturmuş, sırıtıyorlar. bayram benim arkadaşım. ismi bayram değil aslında. gerçek ismini kimse bilmiyor. ilkokulda ismi hüseyinmiş mesela, sınıfta iki tane hüseyin olduğu için ona bayram demişler. ortaokulda sınıfta iki mehmet varmış, ona yine bayram demişler. lisede de iki tane özge vardı, biz ona yine bayram dedik. annesine sorsan o bile bilmez bu herifin adı nedir, ne değildir deyu. onları orada oturmuş bana bakarken görünce refleksif olarak mutlu oluyorum. koyayım zirvesine, mis gibi arkadaşlarım var lan.

cuma, 15.30

askeri kantinden ucuza bira aldık, iskelede zıkkımlanıyoruz. açık havada kilitbahir'e bakmak güzel şey. fatih sultan mehmet yaptırmış kendisini, karşısında da çimenlik kalesi var. rivayete göre sırf artistlik olsun diye iki kuleden toplar fırlatılıp havada çarpıştırılırmış. düşmana gözdağı babında.

cuma, 20.05

bayram ile truva atının altında oturmuş görkem gebeşini bekliyoruz. üşümekten yorulduğum için üşümeye bile üşenir haldeyim. bayram o sırada bana önünde oturduğumuz beygirin savaşta kullanılan beygir olmadığını söylüyor. beni iyice mal bellemiş. ulan o at savaşta kullanılan at olsa zaten içinde adam olurdu di mi? hiç..

cuma, 20.10

görkem iti geliyor. yanında bir arkadaşını getirmiş. iyi ki getirmiş, ne iyi etmiş. acaba nereden bulmuş böyle güzel gözleri olan bir arkadaşı? böyle bir arkadaş niye görkemle arkadaşlık etmiş ki? adı neymiş acaba? sorsam benimle evlenir miymiş? götüne koyum görkem. neden yapıyosun bunu bana?

cuma, 21.30

beck's diye bir yere soktu bizi görkem zibidisi. ahırdan bozma bir mekana soba atarak ilginçlikler mekanı yapmışlar. ama tezek kokusuna çare bulamamışlar galiba. neyse ki burnum kokuya karşı hissizleşiyor, rahatlıyorum. uzun zamandır dahil olmadığım türden akıcı bir muhabbet var, nefes alış verişim kahkahalarla bölünüyor, nefes almanın en çok bu şeklini seviyorum..

2 yorum:

çizgi hayat dedi ki...

ah göekem ah.ne ettin gördün mü?
ne güzel böyle koyum dion kıyamıon.
yazı güzeldi şayet.sonun ders başlıo olarak bitmesini beğenmedim.bana kendi derslerimi hatırlattı azbuçuk.aklıma geldikçe çıldırıyorum...

bayyy

beyza dedi ki...

zirveye geleydin..