30 Mart 2009 Pazartesi

kenttaçdiz

aşk çok güzel bir şey.. gidin olun.

18 Mart 2009 Çarşamba

facebookal nane

az önce facebook semalarında gezer iken gözüme bir şey çarptı. pencereymiş. dışarıdan rüzgar bastırınca menteşe dayanamayıp yerinden fırlamış, açıldığı gibi geldi gözüme çarptı o da. gözüm mor şimdi, buz tamponu yapıyorum kendi kendime.

şimdi bazı arkadaşlar var, news feed'ime doluşmuşlar, bu arkadaşların ortak özelliği mal olmaları bence. şöyle ki; 'x,y,z bir de izel'in bebeği became fans of sabah diline dolanan aptal şarkıyı akşama kadar söyleyenler' diyor. şimdi burada önemli olan husus kim olduğumuz ve kime hayran olduğumuz. eğer biz de bunlardan biriysek bunu pekala kurulan bir grupta da afişe edip mallık yapabilirdik. çok afedersin, salaklık yapabilirdik. kuş beyinli olabilirdik. zira bize ne ulan diline doladığın aptal şarkıdan? sosyalleşeceğim diye giydiğiniz maymun kılıflarını çıkarın da bakın bir çevrenize. uğraştığınız işlere bakın. neyse konumuz o değil. şimdi bunlar halihazırda salak olmalarının yanısıra bu işin ekstrasına da göz dikmiş. salaklığın yüksek lisansıyla uğraşıyorlar.

elimizdeki veriler şunlar;
diline dolanan şarkıyı söyleyenler
kendini bu güruha ait hissedenler
aptal şarkı söyleyenlere hayran olanlar.

bu salak arkadaşların yaptığı şey aynen bu. aptal şarkıları söyleyenlere hayran oluyorlar. olm siz mal mısınız? denyo musunuz ya da ne bileyim, öküz müsünüz? sinirlendiriyorsunuz beni burda akşam akşam.

neyse ben gidiyorum. facebook'a koyum.

17 Mart 2009 Salı

gel gör ki hayat ibne

''düşlerin parlayıp söndüğü yerde
buluşmak seninle bir akşamüstü
''

şu hayatta başıma ne geldiyse merhametimden geldi. bu kadar merhametli olmak benim suçum ve ben dimağımı skyim afedersin. enayiliğin tarihi;

- dilencilere para saçmak.
mal gibi para dağıtıyorum iki ağlıyorlar diye. bir de dondurucu soğukta kucaklarına kağıda sardıkları bir çocuk alıyor pezevenkler, iyice içim kıyılıyor. yazık lan o çocuklara. gel gör ki dayanamıyorum amına koyyim. anası mı, halası mı ne bokuysa, o karıdan ne kadar nefret edersem edeyim, o çocuğa da bir o kadar acıyorum. attığım paranın kaç kuruşu o çocuğun midesine gıda olarak giriyor kimbilir..

- yoldan geldim, yolda kaldımcılara üzülmek.
neyse ki bu ibnelere para vermiyorum. geçmiş karşıma 'şurdan geliydim, burda kaliydim, param biterdi, götüm donayi' deyu sıyırıyor. yol parası istiyor bir de. ulan cebindeki parayla karnını doyurabilecek misin diye sorsana önce. yine de yok deyip yürümeye başladıktan sonra içim sızlıyor. belki doğru söylüyordur diye düşünmeden edemiyorum. onun anlattığı olayın öznesi olarak kendimi düşünüyorum ve o durumda kalmak istemeyeceğimi farkediyorum. tam o duygu yoğunluğu anında cebimde param varsa çıkarıp verebilirim bile. böylesine bir salağım çünkü ben. çekinme söyle, malsın de. de hadi..

(sensin mal.)

ve daha bir sürü şey. maddelemek için zamanım yok. o insanları o halde gördükçe üzülüyorum, neblyim. bazı ibneler var aralarında, evleri tepeleme döviz dolu olduğu halde hint fakiri gibi giyinip salya sümük geziyor. aha işte bunlar salağın tillahı. düşünsene lan, paran var ve sen ömrünün sonuna kadar sürünmeye mahkum ediyorsun kendini. geri zekalı.
yetişkinlere karşı bağışıklığım var da, çocuklarına hayır diyemiyorum. eline tutuşturduğum 1 ytl'nin ibnenin tekinin işkembesine köpeköldüren olarak girmeyeceğini bilsem içim daha rahat olacak ama..
yaşlı kadın ve çocuk dilendirenlerin alayının amına koyayım.

dün okuldan eve doğru yürürken bir herif tuttu kolumdan, merhaba diyerek kendini tanıttı. nereden gelmişse buraya gelmiş, cebinde parası yokmuş, it gibi kalmış sokakta. herif semirmiş öküz gibi bir şey. ulan ibne hiç mi gururun yok kardeşin yaşındaki adamları sokakta durdurup dileniyorsun? bu kadar mı aşağılıksın? iki saat laf yapıp bir milyonumu aldı, siktirip gitti sonra. teşekkür bile etmedi godoş. parayı da çenesini kapasın diye verdim. eve girmeden önce ekmek almam gerekti, bakkala girdim ve cebimdeki son parayı o salağa verdiğimi farkettim. daha sonra getirsem olur mu diye sordum, veresiyemiz yoktur dedi bakkal.. halbuki karnım açtı ve gerçekten bir şeyler yemeye ihtiyacım vardı.

hayat senin amına koyayım.

16 Mart 2009 Pazartesi

feribot, canadian, taytanic, titrek velet, pezevenk sakalı, mutluluk belki bir tutam aşk

perşembe, 14.30

seyrek saçlı, yer yer kel senseim bülent'in dersindeyim. 15.15'de otobüsüm kalkacak ve nedense senseim bülent'in bizi azad etmeye niyeti yok gibi. halbükü hiç yapmazdı böyle şeyler, bizden önce onun canı sıkılırdı, mola ayağına sınıfı terkeder bir daha geri dönmezdi. biz onu öyle sevmiştik. cebimde pörsümüş bir bilet, tohumuna 40 ytl saydığım, yüreğimi dağlayan bilet.
aktif olarak yazarlık yaptığım sözlüğün bugüne kadar gerçekleştirebildiği en büyük zirve var pazar günü. bundan öncekileri hep eline yüzüne bulaştırmış organizatörler bu sefer işi sıkı tutup daha ekşi sözlük kurulmadan belirlemişler tarihi. sürekli okuduğum, sinir olduğum, sevdiğim, yalamak istediğ.. insanların sıfatlarını merak ediyorum elbette. karşılıklı içip sohbet etmek saatleri aptal bir monitör karşısında olumlu tepki bekleyerek geçirmekten daha mantıklı geliyor bana.
bir de aktif olarak arkadaşlık yaptığım görkem var. 10 yıllık bir mazi. çılgın bir haftasonu geçirmek için çanakkale'ye davet ediyor beni. gel de çık işin içinden. zirveye gitmek istiyorum ama görkem'i de kıramıyorum. götüne koyum aslında onun ama kıramıyorum yine de.

perşembe, 14.21

çanakkale'ye doğru yol alıyorum bir kamil koç otobüsünün 27. koltuğunda. içimi kemiren bir pişmanlık, bir endişe, bir hüsnü kuruntu, bir gazanfer özcan var. zirveye gitmeye niyetlenmiştim, fekat sonradan sattı demesinler diye ismimi zikretmekten çekindim. sattım çünkü. ben beni biliyorum.

perşembe, 22.30

şerefsizin otobüsü 7 saatlik eziyet çektiriyor bana. maçı da mehmet ali birand'ın kel başının sağ üstündeki yazıdan takip ediyorum. bana en çok koyan da bu zaten. otobüsten sallanarak iniyorum, görkem ve bayram bir bankta oturmuş, sırıtıyorlar. bayram benim arkadaşım. ismi bayram değil aslında. gerçek ismini kimse bilmiyor. ilkokulda ismi hüseyinmiş mesela, sınıfta iki tane hüseyin olduğu için ona bayram demişler. ortaokulda sınıfta iki mehmet varmış, ona yine bayram demişler. lisede de iki tane özge vardı, biz ona yine bayram dedik. annesine sorsan o bile bilmez bu herifin adı nedir, ne değildir deyu. onları orada oturmuş bana bakarken görünce refleksif olarak mutlu oluyorum. koyayım zirvesine, mis gibi arkadaşlarım var lan.

cuma, 15.30

askeri kantinden ucuza bira aldık, iskelede zıkkımlanıyoruz. açık havada kilitbahir'e bakmak güzel şey. fatih sultan mehmet yaptırmış kendisini, karşısında da çimenlik kalesi var. rivayete göre sırf artistlik olsun diye iki kuleden toplar fırlatılıp havada çarpıştırılırmış. düşmana gözdağı babında.

cuma, 20.05

bayram ile truva atının altında oturmuş görkem gebeşini bekliyoruz. üşümekten yorulduğum için üşümeye bile üşenir haldeyim. bayram o sırada bana önünde oturduğumuz beygirin savaşta kullanılan beygir olmadığını söylüyor. beni iyice mal bellemiş. ulan o at savaşta kullanılan at olsa zaten içinde adam olurdu di mi? hiç..

cuma, 20.10

görkem iti geliyor. yanında bir arkadaşını getirmiş. iyi ki getirmiş, ne iyi etmiş. acaba nereden bulmuş böyle güzel gözleri olan bir arkadaşı? böyle bir arkadaş niye görkemle arkadaşlık etmiş ki? adı neymiş acaba? sorsam benimle evlenir miymiş? götüne koyum görkem. neden yapıyosun bunu bana?

cuma, 21.30

beck's diye bir yere soktu bizi görkem zibidisi. ahırdan bozma bir mekana soba atarak ilginçlikler mekanı yapmışlar. ama tezek kokusuna çare bulamamışlar galiba. neyse ki burnum kokuya karşı hissizleşiyor, rahatlıyorum. uzun zamandır dahil olmadığım türden akıcı bir muhabbet var, nefes alış verişim kahkahalarla bölünüyor, nefes almanın en çok bu şeklini seviyorum..

11 Mart 2009 Çarşamba

kenan evreni

merhaba kenan, beni hatırladın mı? ben erdal eren, ben adını dahi hatırlamadığın fakat öldürttüğün 500 küsur kişi, ben işkenceden ölen 200 küsur kişi, ben intihar eden 50 küsur kişi.

yapılma kararını verdiğin darbenin sonuçlarının ve ülkeye vurduğun baltanın açtığı derin yarığın farkındasındır umarım.
hasta olmuşsun diye duydum, ölüyormuşsun.
geç bile kaldın kenan. çok geç kaldın..

9 Mart 2009 Pazartesi

tayyiper doğan

bazı arkadaşlar görüyorum, yok efendim ne yaparsa olmuyormuş, hayatını idame edemiyormuş, yok efendim hayat o kadar boktanmış ki, çok boktanmış, yok efendim duvarlar üzerine üzerine geliyormuş, hızlı hızlı geliyormuş bir de, yok efendim donu düşmüş, yok efendim kılıymış, yok efendim yünüymüş.

sevmiyorum lan sizi. safi belasınız amonyum. dertler derya olmuş da içine kaçmış sanki. bi şikayet etme, delirtme beni. kulak ver şu lafıma;

çaresizseniz çaresizsiniz amına koyayım bana ne?

çantaya çengellenen daire şeklindeki saçma sapan düğmelerin üzerine yazılmış sıçımtrak hayata rest cümlelerinden birini bekliyordun di mi? nah alırsın. git koca bul evlen. yabşak.

6 Mart 2009 Cuma

reddeden kızın orospulaşma süreci

reddedilen gencin denyolaşma sürecine paralel olarak ilerleyen süreç. bu hadise üzerinde yaptığım bir takım araştırmalar ve hadisenin özünü kavrama konusunda gösterdiğim extra terrestrial azim sonucu bazı şeyler şekillendi kafamda. şimdi ortalama bir reddediliş öncesi, reddediliş esnası ve reddediliş sonrasını inceleyelim;

reddedilişe 10 gün,
''ya abi anlamıyorsunuz sibel benim için yaratılmış diyorum size. o yemyeşil gözlerinin üzerine düşen sarı perçemi, pamuk elleri, kiraz dudakları.. hepsi benim için. seviyorum ben onu, hem de her şeyden çok. dünyada gerçekten sevebileceğim ve sevgimi hakedecek tek kişi o. (siktir git) bu kadar yakınımda olduğunu bilerek bu kadar uzak olduğunu hissetmek çok yoruyor beni, yarın ilk iş teklif edeceğim.''

reddedilişe 4 gün,
''evet, hala teklif edemedim ama bir sorun neden edemedim? onu gördüğüm an midem yerinde takla atıyor sanki. bana baktığı an içimde bir yerlerde bir şeyler yanıyor, alev alev üşüyorum, ellerim titriyor. (mal) ama yarın mutlaka çıkacağım karşısına.''

reddedilişe 1 gün,
''bu akşam çekelim kafaları. belki sarhoş olduğum zaman söyleyebilirim ona içimden geçenleri. yarın mutlaka..''

reddediliş anı,
''- seni seviyorum, hem de her şeyden çok.
+ bba..
- dur, lütfen sözümü kesme. şimdi bana deli diyor olabilirsin, senin gibi birinin benim yanımda ne işi var diye düşünüyor olabilirsin, bu hakkın, çünkü sen en iyisine layıksın. ama ne olur bir şans ver bana. seni dünyanın en mutlu kızı yapmam için bir şans istiyorum senden, tek bir şans.
+ aağ..
- lütfen, hemen cevap vermek zorunda değilsin. biraz düşün ve bana hayatım boyunda duyup duyabileceğim en güzel 'evet' kelimesini söyle.
+ refik sen leş gibi içki kokuyosaan!
- bu, şu an için üzerinde durulmaya değmeyecek bir konu. evet, nedir cevabın?
+ refik seni anlıyorum ama ben bir ilişki düşünmüyorum. bir ilişkiden yeni çıktım ve kafamı toparlamam gerek. (bu geri zekalı da sanki üst üste maça çıkacak futbolcu gibi. birini yeni bitirmiş, toparlanması lazımmış. ampul.)
- tam..tt..tammam o zzman.. elvvedda..

reddedilişten 2 gün sonra,
''belki ona biraz zaman tanımalıyım ha, ne dersiniz?''

reddedilişten 5 gün sonra,
''o orospu çocuğu batuhan'la çıkıyomuş. kahpe işte nolacak. amına kodum orospusu. zaten bende kabayat, değer verilecek insanları hep yanlış seçiyorum. orrrosspuuu! ama bundan sonra yook, benim hayatıma girecek kız namuslu olacak, bunun gibi orospuluk yapmayacak, batuhan piçiyle çıkmayacak.''

reddedilişten 10 gün sonra,
''ya abi anlamıyorsunuz ayşen benim için yaratılmış diyorum size. o yemyeşil gözlerinin üzerine düşen sarı perçemi, pamuk elleri, kiraz dudakları.. hepsi benim için. seviyorum ben onu, hem de her şeyden çok. dünyada gerçekten sevebileceğim ve sevgimi hakedecek tek kişi o. (ben sana siktir git demiştim) bu kadar yakınımda olduğunu bilerek bu kadar uzak olduğunu hissetmek çok yoruyor beni, yarın ilk iş teklif edeceğim.''


hasılı, bir erkek karaktersizse ve kompleksliyse aşık olduğunu sandığı bir kız başka biriyle çıkmaya başladığı an orospu olur. eşyanın tabiatı gereği. tabiat ana'yı bangbus'da görmüşler bu arada.. ne işi varsa orda.

yarrak kafalı ve aşıksanız hayat hiç güzel değil.

ismail, ur so gay

bizim arka sokakta oturan ismail diye bir herif var. kablosuz modem almış kendine, bütün şehrin kullanımına açmış sanki allahın belası herif. sabah bağlanmaya çalıştım, 'kablosuz ağa max 12. kişi bağlanabilir ve ne yazık ki sen bağlanmaya çalışan 78. kişisin' uyarısını verdi. ulan ismail danası, modeminin adını ismailsavas koymuşsun, şifreni de ismailsavas yapmışsın, yediriyosun kotanı cümle aleme. yoğunluk nedeniyle sadece geceleri bağlanabiliyorduk, ismail maymununu gözünü açtı, geceleri modemin fişini çekiyor. ne istiyorsun bizden ismail? fatura gelince görürüm ben senin o meymenetsiz sıfatının alacağı şekilsiz ifadeyi..

bana sunulan devamsızlık hakkı bir peniste vücut bulmuş, hızla götüme doğru yaklaşıyor. yakın bir zamanda girmesinden endişeleniyorum. 6 kredi kaldı..

5 Mart 2009 Perşembe

saç, kıl, siyah, kova, jöle, sado, mazo, hüso, kelebek, otobüs durağı, piç

lisedeyken sınıf arkadaşıma aşık olmuştum. o bana aşık olmamıştı ama, son sınıflardaki sarışın oğlanla çıkıyordu. sokayım ona. zaten şu üst sınıflarla çıkıp sosyal mastürbasyon yapma skini icat eden karıya oldum olası kılım. keza tarkan da kıl. lan nasıl bir düzen kurmuşlarsa kendilerine, alt sınıf erkeği asla üst sınıf kızıyla çıkamazıdı. ama alt sınıf kızlarını üst sınıf erkeklerinin kucağından toplar idik. kim lan bunun sorumlusu?
bu kıza aşık olduğumçün sabahın kör vakti uyanıp saçıma jöle sürerdim denyo gibi. bir de nasıl şartlandırılmışsak, horoz ibiği gibi iki tel saçı havaya kaldırınca yakışıklı olduğumuzu sanardık. profilden bakıldığı zaman ten ten'e benziyorduk ki ten ten de olası bir yakışıklılık kriteri istatistiğinde kafadan dibe oynayacak tipte bir heriftir. hangi akla hizmet saç jölelemişim hala merak ediyorum. neyse ki mevzu o değil zira mevzu o olsaydı ben yine cevap bulamazdım, it gibi kalırdım burda.

o tatsız günlerin üzerinden yıllar geçti ve ben bir haftadır saçımı jöleliyorum.. ama bir sor niye jöleliyorum. berbere gittim geçenlerde, berber dediğim adam da en iyi ihtimalle 90 yaşında, bir ayağı çukurda bir herif. aldı makası bodoslama girişti lepiska gibi saçlarıma şerefsizin çocuğu. bir süre sonra otomatiğe bağladı, ne kadar 'yeter abi, iyi böyle' dediysem de dinlemedi, edward skişsorhands gibi devam etti yarım kalan işine. gözümü açtığımda aynada korkmuş görünen bir oğlan çocuğu titrek gözlerle bana bakıyordu. 'ne bakıyosun lan?' dedim, 'ne bakıyosun lan?' dedi, 'cevap versene it' dedim, 'cevap versene it' dedi. bendim lan bu. zaten aynaya kaçmış ödlek bebe ruhları japon korku filmlerinde olur sadece. emin olmak için 'puşt' dedim, 'sensin lan o' dedi. aha, ben değildim lan bu. peki kimdi bu? haha, şaka lan. bendim. bu adına hüseyin denilen berber resmen doğramıştı saçlarımı, adeta avurdunuskmişti afedersin. elinde salçalı ekmek, top oynayan bebeleri izleyip onlara nanik çeken mahalle bebeleri olur ya, aha onlara çevirmişti beni yemin ediyorum. alnımın üzerine düşmüş düz bir çizgi halinde uzanan saçlar, yarısı soyulmuş muz gibi, ne bileyim hamam tası gibi kafa.. napmıştı lan bu?

birkaç gün git gel yaptım yeni stilimle okula, dalga geçtiler benle. 'ne lan bu, anamur muzuna dönmüşsün' dediler. halbuki iyidir anamur muzu, tatlıdır falan, ne bileyim. harbiden çok dalga geçtiler yea.. salçalı ekmek tutuşturdu elime ibnenin biri, arıyorum şimdi onu, bıçaklayacam. muhtemelen parmak izi kalmıştır ekmeğin üstünde ama vermedim adli tıpa. nimet sonuçta, mundar olmasın.
baktım olacak gibi değil, alnımın çatındaki ince saç ufkundan kurulmam lazım, jöle sürdüm ben de. diktim saçlarımı, ortam oğlanına döndüm. gömleğimin üst düğmelerini de açtım, kıllarım var. onlara da jöle sürcem yarın. aslında benim için sorun yok, uzayana kadar idare ederdim ben ama hocalarım bile, düşün, koca koca profesörler bile taşak geçiyor benimle. önce kendi kafasına bakmaz oysa. küflenmiş yoğurt gibi saçı var.. neyse, ben saçları jöleleyince bir takım çevresel faktörler ivme kazandı. aklımda kalanlar şunlar;

- 'vaay kız mevzusu var galiba' diyenlerin sayısı arttı.
- 'ohş yakışıklı' diyenlerin sayısı arttı.
- 'muhahaha' diyenlerin sayısı da lanet olsun ki arttı. ne yapsak yaranamıyoruz bu ibnelere.
- saç teli sayım azaldı. en çok da bu dokunuyor bana zaten. saçımı yıkamaya çalışırken tutam tutam saç düşüyor elime. benim saçım lan onlar.

şerefsizin berberi. ne hallere düşürdü beni.. insan içine çıkamaz oldum lan. günümün 10 dakikasını ayna karşısında harcıyorum. yazıktır, günahtır. o ibnenin dükkanına bir daha adımımı atarsam iki olsun. belki üç.. dört de olabilir, bilemedim şimdi.. mahalle berberimizdi o bizim. kalfayken başladı beni traş etmeye, hala zerre ilerletememiş mesleğini denyo.

***

kurban'ın ağla isimli şarkısını buldum geçen. üniversiteye geldiğim ilk hafta dur durak bilmeden dinliyordum bunu, hiç arkadaşım yoktu.. şimdi tekrar dinleyince içim bir hoş oldu.