19 Şubat 2009 Perşembe

van minüt

hacılar&bacılar ve çok sevgili zehirli mantarlar. bugün farkettiğim bir ayrıntıyı bugün farkettim sonra da ben çok mut.. öff, ulan nasıl uzatılıyor bu cümle? bugün farkettiğim ayrıntıyı bugün farkettim. zaten dün farketsem bugün farkettiğim ayrıntı olmazdı. farz edelim ki yarın farkettim, o zaman da dün ayrıntı olan sağda solda demez mi 'pantolonumuz düşüyor' deyu? demezse allah bin belasını versin. neyse, bak yukarıya başlık mahiyetinde iliştirdiğim ufak bir şey var, içeriği de 'van minüt'. ha sen gerizekalısın, sen öküzsün, senin kafanın içi saman dolu, ben demesem anlayamayacaksın orada 'van minüt' yazdığını. sinirlensene abi. desene 'ha ben gerizekalıyım, ben öküzüm, benim kafamın içi saman dolu, sen demesen anlayamayacam orada 'van minüt yazdığını' deyu? hakkını aramıyosun ondan sonra vay efendim hakaret ediyorlar, tay efendim mağdurum, kay efendim sihirli bir değneğim olsa savaşları bitirirdim.

neyse ya, konudan saptım. şimdi malumunuz üzre başbakanımız davos'da tatsızlık çıkardı, vurdu kapıyı çıktı gitti. o olayın yansıması hala sürerken farkettim ki, ben davos krizinin vuku bulduğu andan bu yana bir kere bile 'van minüt' veya 'daha da gelmem x'e' esprisini yapmamışım. yemin ediyorum yapmamışım. gören duyan varsa gelsin uzun uzun konuşalım.

kendimle gurur duydum. babam bilse o da gurur duyardı, eminim. mizah unsuru olarak kullanmayacağım bu tepkiyiii, yapmayacağım van, demeyeceğim minüüüt. welkam tu dı jangıl.

allah benim belamı versin..
ingilizce kelimeleri okunuşuyla yazanlara da müthiş kıl olurdum. demek ki allah bir yerden verirken bir yerden alıyormuş. ay layk it. bak yine..

17 Şubat 2009 Salı



Bunu da andaç yazılarının arasında buldum. İzmir Ekonomi Üniversitesi'nde çekilmişiz. Tüm sınıf orda. En yakışıklısı benim.. Sırtımdaki de Bayram. 2 yıl sırtımda gezdirdim onu öyle. Koala gibi herifti..

8 Şubat 2009 Pazar

ulén!

başta al gore olmak üzere birkaç iyi adam çıkmış, 'küresel ısınma var, dünyamızı yakiyi, ağzımıza sıçıyi' diyor. peki niye hala 400 milyon doğalgaz faturası ödüyoruz ulén?!

4 Şubat 2009 Çarşamba

İçime şehirler kaçıyor

- bizim peder beye 'sigarayı bırakmazsan kendimi evlatlığından reddederim' diyen dillerimi sikeyim. sigarasızlıktan perdeyi yakıp dumanını içime çektim az önce. halbuki o içerken pakedinden tırtıklıyordum bazı bazı. o bunu hiç bilmedi. çünkü ben bilsin istemedim. allı yeşilli 7 tane çakmağım var, bir tane bile sigaram yok. allah belasını versin nikotinin.

- bir dönem erotik hikaye okudum. dönemi az çok tahmin edersiniz, lise sıralarında dirsek çürüttüğüm vakitler. arkadaş bu adamlarınki nasıl sapkın bir hayal gücü inan anlayamadım. hele ensest hikaye yazan ruh hastalarının ağzının içine sıçayım ben afedersin. gerizekalı sapık. katiil.

- katil dedim de, çocukken 'büyüyünce ne olacaksın?' sorusuna 'katil' diye cevap veren bir arkadaşım vardı. intihar etti iki yıl önce. hayallerinin peşinden gittiğini söylüyorlar, bana kalırsa ibnelik yaptı.

- cennet'in çocuğunu sokak ortasında döven annelerin de ayakları altında olup olmadığını merak ederim zaman zaman. ya da cami avlusuna bırakan annelerin? eğer öyleyse işimiz yaş..

- spor gazetesi çıkarmak bana göre dünyanın en kolay işlerinden biridir. bir gece öncesinden football manager oyna, en pahalı futbolcular arasından birini beğen, ertesi güne 'x fener'de' diye manşet at. rahatlığa bak lan. sermaye olsa anında açacam bir tane spor gazetesi. yaratik. yaramaç. yaragol. yarak.

- şimdiye kadar sadece bir kez kaptırdım kendimi sözlük jargonuna ve bir kez gerçek hayatta bu jargonu kullanma gafletinde bulundum. canımı sıkan bir arkadaşımın kız arkadaşına 'ya bi siktir git çay koy' dedim. o garibim de gitti çay koydu getirdi. ne bilsin o sözlükçe konuştuğumu..

- bir kova parfüm sürünüp otobüse binen kızları sikesim geliyor zaman zaman. dizginliyorum ama öfkemi. hayır dağlardan gelen skindirik ferahlığının kokusunu seven var, sevmeyen var. saygılı olacaksın.

- 'sigaram yoktu' bahanesi bir cinayete meşruiyet kazandırabilir bence. işleyecem birazdan, anayasa taslağını hazırladım kendimce. du bakalım belki yerler.

- pembe oje süren kadını sevmem. onu seveni de sevmem. onu sevmediğim için beni sevmeyeni ben hiç sevmem. benim kendisini sevmememin hiçbir anlam ifade etmeyeceği insanı da sevmem. o beni bir sevmezse ben onu iki sevmem. gördün nü, bunların hepsi pembe oje yüzünden. üretici firmasını da sevmem.

- zeki müren türkçesi ile konuşan insana saygı duyarım, otobüslerde yer veririm. gerekirse reca ederim, gerekirse kelebekim.

- bülent ersoy türkçesi ile konuşanı sevmem. pembe oje fırlatırım alnıyın çatına. ben zaten bülent ersoy'u da sevmem.

3 Şubat 2009 Salı

karlı kayın ormanında yürüyorum livaneli

İnsanları güldürmenin sanıldığı kadar zor bir şey olmadığını farkettim geçen hafta içinde. Benim bilmediğim yazım kurallarını elin Microsoft Word’ü düzeltiyor ya, bu da bana çok acı veriyor. Farkettim ayrı yazılırmış mesela. Neyse konumuz o değil. İnsanların artık gülmeyi unuttuğunu, hayatın zaman içinde aldığı şekil nedeniyle sürekli yoğun bir stres altında yaşadıklarını sanardım.. Doğruymuş. Ağır bir kar yağışının akabinde sokaklarda oluşan buz tabakalarının üzerinde kayıp düşen insana gülmelerini başka nasıl açıklayabiliriz? Hepimiz insanız ve hepimiz herhangi bir an bir sakarlığın kurbanı olarak yüzüstü yere düşebiliriz, kafamızı otobüs kapısına çarparız ve buna benzer şeyler.. Buz üzerinde kayıp düşen insan da bundan fazlasını yapmıyor. O adam sadece dengesini kaybetti ve kaygan yüzeyin azizliğine uğrayıp düştü yere. Bu adama niye kahkahalarla gülünsün ki? Nedir gülmeye duyulan bu özlem? Neydi insanları bu kadar insani bir duruma dahi kahkahalarla gülebilir hale getiren sebep? Bu konu üzerinde çok düşündüm fakat henüz bir sonuca ulaşamadım. Aslına bakarsanız evet, ben de dün buz üzerinde paytak bir şekilde yürürken kaydım ve düştüm. Bu konu üzerinde de 1 gündür düşünüyorum zaten.. Ben düştüğümde çevredeki tüm gözler bana çevrildi, tüm kulaklar bana dikkat kesildi. İnanır mısınız, bu duyu organı baskısının altından tek bir kol dahi uzanmadı beni kaldırmak için. Hızlıca ayağa kalktım, üzerime yapışmış karla karışık çamuru temizledim. Suratlarına haykırabilirdim yaptıkları denyoluğu, çarpabilirdim o gülümseyen suratlarına neden güldükleri gerçeğini, evet yapabilirdim bunları. Ya benim kırılan kalbim ne olacaktı? Onlar gülsün diye kaymadığımı anlatabilirdim onlara, hiç kimsenin onlar eğlensin diye yaşamadığını.. Ya benim kırılan kalbim ne olacaktı? Dün orada düşene kadar kalbim etten bir organdı, orada düştükten sonra yürek oldu, sızladı..

***

Bir toplu taşıma aracında bıraktım ben özgüvenimi..
Gelen bir kargoyu almak üzere PTT şubesine gitmem gerekiyordu. Bir tramvaya bindim ve şubeye doğru yol almaya başladım. Şubeye yaklaştığım her an içimdeki ateş harlanıyordu. Heyecandan içim içime sığmıyordu. Yaşlı bir teyzeye yer verdim, yaşlı teyze oturamadan arkada pusuya yattığını sandığım bir kız çöktü benim yerime. Bu bile bozamamıştı benim moralimi. Şimdi düşünüyorum da, bozmuş aslında. Çok sinirlenmişim o kıza o an ama beni bekleyen kargonun heyecanıyla unutmuşum ne kadar sinirlendiğimi. Yeni aklıma geldi. İnsan bu kadar yüzsüz, arsız, hayasız olmasın.. Kadın ayakta zor duruyor, sen onun için boşalttığım yere çöküyorsun sorgusuz sualsiz. Eşek kadar insansın, yaptığın şeye bak. Ya da vazgeçtim, eşek kadar bile insan olamamışsın. Lavuk. Tramvay bir durakta yolcu indirme-bindirme yapmak üzere durakladı. O sırada yan raydan aksi istikamete doğru giden bir tramvay yanaştı yolcu almak için. İki tramvay yan yana durur iken, o ikisini gördüm. İlkokul çocuğu oldukları her hallerinden (önlük giymişlerdi) belli olan iki velet, yan tramvayın camına yaslanmış bana bakarak gülüyorlardı. Diğerine nazaran daha şişman olanı diğerini dürtüyor, dudaklarını okuyabildiğim kadarıyla ‘bak, bak’ diyordu.. Neye baktıklarını düşündüm bir süre. Ne vardı bende bu kadar gülünecek? Üstümü başımı kontrol ettim, pantolonumu giymiştim, ağzımın kenarında bir ketçap birikintisi de yoktu.. Peki niye gülüyordu lan bunlar? Tramvayları hareket etti, bakışlarımın kilitlenmiş olduğu bedenleri yavaşça uzaklaştı, özgüvenimle birlikte.. Giderken dil çıkardılar, ben de çıkardım..

***

‘Bulmak, kaybetmektir.’ Bugüne kadar ne bulduysam hepsini kaybettim.. Artık bulduklarıma eskisi kadar sevinmiyorum. Geçen gün kendimde bir kıza ‘salak’ demek hakkını buldum, hemen kaybettim. Çenesi öyle bir açıldı ki, dün yuttuğu inek göründü midesinin içinde. Siz siz olun, bir kıza salak demeyin.. Diyecekseniz de demeden önce kulağınızın söylenenleri duymayacağından emin olun. Tıkaç tıkayın, pamuk iteleyin veya gidin Mike Tyson koparsın. Ama duymasın o kulaklar.. Hala yankılanıyor beynimin içinde, ‘sensin oooo’. İkna oldum, vallaha. O kadar içten söylüyordu ki, eridi bugüne kadar etrafıma çektiğim tüm buzdan kaleler.

***

Haklardan bahsetmişken, kendinde hayvan öldürme hakkını bulan insanlar var. O adamları sevmiyorum. Sinek mesela, sivri veya değil hep bu tür adamların hedefi olur. Okunmak için basılan bir gazeteyle vurursunuz suratının ortasına, duvara yapışıp kalır. Zaten bir damla olan kanı saçılır duvara. Neden öldürdüğünü sorsan, ‘midemi bulandırıyor’ diye cevap verir. Ulan benim midemi de ‘kızlı ortamda salak espriler yapıp sadece kendisi gülen adamlar’ bulandırıyor. Ben şimdi gidip bu adamın sıfatına gazeteyınan vursam, dağıtsam beynini odamın saten duvarına, suç değil mi bu? Can alıyorsun lan, sırf miden bulanıyor diye..